Hz. Ebubekir

Hz. Ebûbekir, 573 senesinde Mekke’de dogdu.İslâm’dan önceki 38 yıllık hayatında dahî içki kullanmamış, putlara tapmamış, dâimâ nezih ve örnek bir şahsiyet sergilemiştir. Allah Resûlü, Peygamberliğini îlân ettiğinde, hemen îmân etmiştir.

Peygamberimizin En Sevgili Dostu: Hz. Ebûbekir, Allah Teâlâ’nın ve O’nun en sevgili Resûlü’nün en sevgili dostudur. Kur’ânî ifâde ile; “İkinin İkincisi”dir. Canıyla, malıyla ve âilesiyle Peygamber Efendimiz’in etrâfında âdeta pervâne olmuş, ömrünü ve bütün varlığını İslâm’ın muhâfazası ve yayılması için harcamıştır.
Ashâb-ı kirâm, Ebûbekir Efendimiz’in kıymetini bilir; “Onu kızdırırsak, Resûlullah gazaplanır, Resûlullah gazaplanınca da Cenâb-ı Hak gazap eder ve biz helâk oluruz!” diye ona karşı çok dikkatli davranırlardı. Efendimiz ona şu ebedî müjdeyi vermişlerdi:

“–Ey Ebûbekir! Ümmetimden Cennet’e ilk girecek kişi olman sana kâfî değil midir?!”

Sadakati ve imanı sayesinde cennetle müjdelenerek “Aşere-i Mübeşşere” denilen 10 sahabeden biri olan ve sadakatiyle zirveye çıkan Hz. Ebu Bekir (ra), Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in en yakın ve en sadık arkadaşıydı. Mekke’deki acılı ve zor günlerde Bedir’de, Uhut’ta hicret esnasında mağarada Peygamberimize en yakın olan hep Hz. Ebubekir’di. İslâm tarihi içinde müstesna bir yere sahipti. İlk Müslüman olanlardan ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) ilk halifesiydi. Hz. Hatice’den sonra Peygamberimize (Sav) ilk iman eden odur. Hz. Ebubekir (ra) Müslüman olan ilk erkektir. Kızı Aişe’yi (ra) O’na vermekle yakınlığına yakınlık katmıştı. Canıyla, malıyla ve ailesiyle Peygamber Efendimiz ‘in etrafında âdeta pervane olmuş, ömrünü ve bütün varlığını İslâm’ın muhafazası ve neşri için harcamıştır. Resûlûllah Efendimiz, Hz. Ebubekir’i çok severdi. Her gün mutlaka yanına uğrardı. Ebubekir (ra) de Allah Resul’ünü görmeden huzur bulamazdı. Yani ömürleri beraber geçti.

Hz. Ebubekir’e Neden Sıddık Denilmiştir?

Fahr-i Kâinat Efendimiz, İsrâ ve Miraç hâdisesini Kureyş müşriklerine haber vereceği zaman:
“–Ey Cebrail! Kavmim beni tasdik etmez!” dedi. Cebrail (a.s.):
“–Ebubekir Sen’i tasdik eder. O sıdktır.” buyurdu.
Nitekim müşrikler, Miraç hâdisesini duyduklarında, derhâl Hazret-i Ebubekir’e koştular:
“–Arkadaşın, bir gece içinde Mescid-i Aksâ’ya gittiğini, oradan da göklere çıkıp sabah olmadan tekrar Mekke’ye geldiğini söylüyor. Bakalım buna ne diyeceksin?” dediler. Hazret-i Ebubekir:

“–O ne söylüyorsa doğrudur! Çünkü O’nun yalan söylemesine imkân ve ihtimâl yoktur! Ben, O’nun her getirdiğine peşinen inanırım…” dedi. Müşrikler tekrar:
“–Sen O’nu tasdik ediyor ve bir gecede Beytü’l-Makdis’e gidip geldiğine inanıyor musun?” dediler. Hazret-i Ebubekir: “–Evet! Bunda şaşılacak ne var? Vallahi O bana, gece veya gündüzün herhangi bir vaktinde kendisine Allah’tan haber geldiğini söylüyor da ben yine O’nu tereddütsüz tasdik ediyorum.” dedi.

Daha sonra Ebubekir, o sırada Kâbe’de bulunan Peygamber Efendimiz’in yanına gitti. Olanları bizzat Efendimiz’in mübarek fem-i sadetlerinden dinledi ve:
“–Sadakate (doğru söyledin) yâ Resûlûllah!..” dedi. Allah Resûlü de O’nun bu tasdikinden gayet memnun kalarak cihanı aydınlatan tebessümüyle Hazret-i Ebubekir’e:

“–Ey Ebubekir! Sen Sıddık sın!..” buyurdular.
Hazret-i Sıddık’ın Miraç hâdisesinde sergilediği bu kalbî sarsılmaz ve tereddütsüz bir şekilde Allah Resul’ünü tasdik edişi, ancak kalbinin kazandığı iman kuvvetiyle izah olunabilir.

Sevr Mağarası

Müşriklerin bitmez tükenmez baskı ve işkenceleri üzerine Hz. Peygamber, Müslümanlara İslam için uygun bir ortam olan Medine’ye hicret etmelerini emretti. Peygamber Efendimizde (sav) Hz. Ebubekir ile hicret için yola çıktı.
Hicret esnasında Sevr Mağarası’na doğru giderken Hazret-i Ebubekir, Fahr-i Kâinât Efendimiz ‘in kâh önünde, kâh arkasında yürüyordu. Allah Resûlü:

“–Ey Ebubekir, niçin böyle yapıyorsun?” diye sordular. Hazret-i Ebubekir:
“–Yâ Resûlûllah! Müşriklerin arkanızdan yetişebileceğini düşünüyor, arkadan yürüyorum; ileride pusu kurup bekleyebileceklerini düşünüyor, önünüzden yürüyorum!” dedi.
Daha sonra Sevr Mağarası’na ulaştılar. Ebubekir (ra):
“–Yâ Resûlûllah! Ben mağarayı temizleyinceye kadar, Siz burada bekleyin!” dedi ve mağaraya girdi. Mağaranın içini temizledi. Eliyle yokluyor, bir delik bulduğunda hemen elbisesinden bir parça kesip orayı kapatıyordu. Bu minval üzere üst elbisesinin tamamını deliklere tıkadı, sadece bir delik kaldı. Ona da topuğunu koyduktan sonra:
“–Artık gelebilirsiniz ey Allah’ın Resûlü!” dedi.
Hz. Ebubekir’in üst kısmında elbise olmadığını fark eden Allah Resûlü:
“–Elbisen nerede, ey Ebubekir?” diye hayretle sordu.
Hz. Ebubekir de yaptıklarını anlattı. Bu âlicenap davranış karşısında son derece duygulanan Allah Resûlü, mübarek ellerini kaldırarak Ebubekir için dua ettiler. Ancak delikleri kapamada kullandığı bez, son deliği kapatmaya yetmemişti. O deliği de ayak topuğu ile kapamıştı. Gerçekten de bu delikten gelen bir yılan Hz. Ebu Bekir’i acı bir biçimde ısırmıştı. Hz. Peygamber, son derece yorgun olması hasebiyle dostunun dizine başını dayayarak uyuyakalmıştı. Hz. Ebu Bekir, topuğunda hissettiği acıya rağmen hiç kımıldamadı, fakat çektiği acı gözlerinden yaşların boşalmasına yol açmıştı. Resûlûllah (sav)’ın yüzüne bu yaşlar dökülünce hemen uyandı. Durumu öğrenince Hz. Muhammed (sav), kendi tükürüğünü ilaç olarak ısırılan yere sürdü. Bir süre sonra ayağı tamamen iyileşmişti.
Müşrikler, mağaraya yaklaşırlarken endişeye kapılan Hazret-i Ebubekir Sıddık, Resûlûllah Efendimiz’e:
“–Ben öldürülürsem, nihâyet bir tek kişiyim, ölür giderim. Fakat Sana bir şey olursa, o zaman bir ümmet helâk olur.” diyordu. “–Ey Ebubekir! Mahzun olma! Hiç şüphesiz Allah bizimle beraberdir!”
“–Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyorsun, ey Ebubekir?!” buyurdular.

Allah Rasülüne karşı Sevgisi:Bir gün Hz. Ebûbekir, Kâbe’de insanları Allâh’a ve Resûlü’ne îmân etmeye çağırmıştı. Buna öfkelenen müşrikler, Hz. Ebûbekir’le mü’minlerin üzerine yürüyüp onları şiddetle dövmeye başladılar. Hele fâsık Utbe, Hz. Ebûbekir’in üzerine çıkıp çiğnedi, yüzünü demir tabanlı ayakkabılarıyla tekmeledi. Hz. Ebûbekir’in her tarafı kan revân içinde kaldı. Kabîlesi Teymoğulları, Hz. Ebûbekir’i müşriklerin elinden zorla kurtarıp baygın bir hâlde evine götürdüler. Öleceğinden korkuyorlardı.
Hz. Ebûbekir, ancak akşama doğru kendine gelebildi ve ilk olarak binbir zahmetle:
“–Resûlullah nasıl, iyi mi?” diye sordu. Annesi Ümmü’l-Hayr sürekli:
“−Bir şeyler yiyip-içsen!” diye ısrar ediyor, Hz. Ebûbekir ise, sanki onu hiç duymuyormuş gibi:
“−Resûlullah ne yapıyor, ne hâldedir?” diye sorup duruyordu.
Annesi oğlum Rasulüllah iyiyidir sen bişeler yiyip içsen deyince o da Allah Rasülünü görmeden asla dedi.
Gece olunca, binbir güçlükle ve gizlice Dâru’l-Erkām’a gidip Resûlullah’ı görünceye kadar hiçbir şey yiyip içmedi. Peygamber Efendimiz’i görünce de hemen dizlerine kapanıp:
“−Anam-babam Sana fedâ olsun yâ Resûlâllah! Benim hiçbir sıkıntım yok. O habis fâsık beni biraz hırpaladı, o kadar!” dedi.

Hz Ebubekirin (r.a.) İbadet Aşkı

Müşrikler, Hz. Ebûbekir’in Kâbe’de ibadet etmesine müsâade etmedikleri için, o da evinin önünde bir namazgâh edinmişti. Orada namaz kılıp Kur’ân okumaya başladı. Rikkat-i kalbiyye sahibi, yufka yürekli bir zât olduğu için, Kur’ân- ı Kerîm’i okurken hüzünlenir, gözyaşlarına mânî olamazdı. O, Kur’ân-ı Kerîm’i böyle derin bir vecd içinde okurken müşriklerin çocukları ve kadınları, etrâfında toplanıp hayran hayran dinlemeye başladılar. Bu hâl, Kureyş müşriklerini korkuttu. Buna mânî olmak için uğraştılar. Ebûbekir (r.a.) ise Allâh’ın himâyesine sığınarak ibadetlerine devam etti.

Ebû Bekir’in (r.a.), Müslüman olduğunda 40 bin dirhem serveti vardı. Hepsini İslam davasına harcanmak üzere Peygamberimizin emrine verdi. Hz. Ebû Bekir bir yandan fikriyle, ikna ve ispat kabiliyetiyle İslam’ı durmadan tebliğ ediyor, diğer taraftan da fakir Müslümalara maddi yardımlarda bulunuyordu. Onun vasıtasıyla Mekke ileri gelenlerinin pek çoğu İslam’a girme şerefine ermiştir.

Hz. Ebûbekir’in (r.a.) Namaz Kıldırması:Hz. Ebû Bekir, müminlere 17 vakit namaz kıldırdı. Hattâ bir sabah namazında da Peygamber Efendimize imamlık yapma şerefine erdi.Allah Resûlü son günlerinde hastalığının ağırlığı sebebiyle mescide çıkamamıştı. Cemaate namaz kıldırması için de Hz. Ebûbekir’i imam tâyin etmişti. Fakat bir ara kendisini iyi hissederek mescide çıktı.

Resûlullah ruhunu teslim ettiğinde, Ebû Bekir (r.a.) başka bir yerde idi. Halk toplanmış, ağlaşıyordu. Ebû Bekir (r.a.) haberi alıp geldiğinde, kimseyle konuşmadan doğruca Resûlullah’ın bulunduğu odaya girdi. Yüzündeki örtüyü kaldırdı, alnından öptü. Bizler Allah’ın kullarıyız ve O’na döneceğiz. Anam babam sana feda olsun! dedi.

Hz. Ebû Bekir, Ashâb’ın ileri gelenlerinin yaptıkları konuşmalardan sonra ittifakla “Resûlullah’ın halifesi” seçildi. Çünkü herkes onun Resûlullah (a.s.m.) yanındaki yerinin herkesten önde olduğunu biliyor ve takdir ediyordu.
Toplamda iki buçuk yıllık halifelik yaptı. Vefat ettiğinde Efendimizin yanına defnedildi.

Dit bericht is gepost in Genel. Bookmark de link.

Geef een antwoord

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd.