Kâinatın Sultanı Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), 20 Nisan 571 Pazartesi günü Mekke’de dünyaya geldi. Babası, Abdülmuttalib ile Fatıma’nın oğlu Abdullah; annesi ise Vehb ile Berre’nin kızı Âmine idi. Ba- bası Abdullah, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumundan iki ay kadar önce vefat etmiş ve Medine’de toprağa verilmişti. Peygamberimiz’in dedesi Abdülmuttalib, “Umarım ki O’nu gökte Hak, yerde halk övecektir.” diyerek O’na Muhammed adını verdi.
Dört yaşına kadar sütannesi Halime’nin yanında ka- lan Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem), daha sonra annesinin yanına döndü. Altı yaşında iken Âmine Annemiz, O’nu hem babası Abdullah’ın mezarını ziyaret etmek hem de akrabalarıyla tanıştırmak için Medine’ye gö- türdü. Âmine Annemiz, dönüşte hastalanıp Ebva denilen yerde vefat etti ve orada toprağa verildi. Yolculuk boyunca yanlarında olan Ümmü Eymen, Efendimiz’i (sallallahu aleyhi ve sellem) Mekke’ye ulaştırdı ve dedesine teslim etti.
Altı yaşından sekiz yaşına kadar dedesi Abdülmuttalib’in yanında kalan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), o da ölünce dedesinin vasiyeti üzerine amcası Ebû Talib’in evine taşındı. Ebû Talib ve hanımı Fatıma, O’na çok iyi baktılar ve O’nu öz çocukları gibi sevdiler.
On üç yaşından itibaren amcaları ile birlikte ticaret- le ilgilenmeye başladı. Bu alanda doğruluğu ve dürüstlüğü ile tanındı. Yirmi yaşlarına geldiğinde Mekke’de üstün ahlâkı ve güvenilirliği ile bilinir ve Muhammedü’l Emin diye anılır olmuştu.
Yirmi beş yaşına geldiğinde Kureyş’in en asil ve zengin kadını olan Hazreti Hadîce Validelimiz’le evlendi. Hazreti Hadîce’nin Efendimiz ile (sallallahu aleyhi ve sellem) evlen- meyi istemesinin sebeplerinden biri, O’nda gelmesi beklenen son peygambere ait işaretleri görmesi idi. Bu kutlu ailenin ikisi erkek, dördü kız olmak üzere altı çocukları oldu. Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) oğulları Kasım ve Abdullah, peygamberlik gelmeden önce küçük yaşta Mekke’de vefat ettiler. Kızları Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma büyüyüp evlendiler. Zeyneb, Rukiyye ve Ümmü Gülsüm Peygamberimiz’den önce vefat etti. Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) pak nesli, Hazreti Ali ile evlenen Hazreti Fatıma ile devam etti.
Otuz beş yaşında iken Kâbe hakemliği yaptı. Kâbe’nin tamiri sırasında Cennet’ten gelen taş Hacerü’l-Esved yerine konulurken çıkan anlaşmazlığı, taşı bir bez üzerine koyup bütün kabile reislerine taşıtmak suretiyle giderdi. Kabileler arasında çıkması muhtemel bir kavgayı engellemiş oldu.
Kâbe hakemliğinden birkaç yıl sonra Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), bazı ilâhi işaretler almaya başladı ve O’ndaki bu hâller üç dört yıl sürdü. Kırk yaşlarına yaklaştığında yaşadığı toplumun ahlâk dışı bir hayat sürme- sinden çok sıkılmaya ve yalnız başına kalmayı tercih etmeye başladı. Sık sık Nur Dağı’ndaki Hira mağarasına gidiyor veRabb’iyle baş başa kalıp Kâbe’yi seyrediyordu.
Kırk yaşına gelmiş olan Efendimiz (sallallahu aley- hi ve sellem), 610 yılının Ramazan ayında Hira’da iken bir gece Cebrâil Aleyhisselâm geldi ve böylece vahiy süreci başlamış oldu. Efendimiz, Yüce Allah tarafından peygam- berlikle görevlendirilmişti.
Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) iman ederek ilk inananlar olma şerefine; Hazreti Hadîce, Hazreti Ali, Hazreti Zeyd ibn Harise ve Hazreti Ebû Bekir eriştiler. Böy- lece üç yıl sürecek olan gizli davet dönemi başlamış oldu. İnsanların birer ikişer İslâm’a girdiği bu gizli davet döneminde inananların sayısı ancak otuza ulaştı.
Peygamberliğin dördüncü yılında Allah Resûlü, akrabalarını İslâm’a davet etti ve takip eden günlerde açıktan tebliğ başladı. İnsanların bir kısmı inkârcı tutumuna devam etti, bir kısmı da O’nun davetine uyup imanla şereflendi.
İslâm’ın yayılması adına yaşanan gelişmeler müşrikleri çileden çıkarınca mü’minler için baskı ve işkence dönemi başladı. Bunun üzerine Müslümanlar, ibadetlerini serbestçe yapabilmek için peygamberliğin beşinci ve altıncı yıllarında Habeşistan’a göç etmek zorunda kaldılar.
Peygamberliğin altıncı yılında hem Hazreti Hamza hem Hazreti Ömer İslâm ile şereflendi. Mekke’de yiğitliği ve cesaretiyle tanınan bu iki zatın iman etmesi, Müslümanları güçlendirirken müşrikleri çileden çıkardı.
Peygamberliğin yedinci yılından itibaren üç yıl sürecek boykot dönemi başladı. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Müslümanlar ve onlara destekte bulunan Haşimoğulları, Ebû Talib Mahallesi denilen yerde göz hapsine alındılar. Bütün ticarî ve insanî ilişkileri müşriklerce yasaklandı. Bu zorlu dönemde inananlar çok sıkıntı çektiler.
İslâm’ın onuncu yılında boykottan kurtulmanın sevincini acı olaylar takip etti. Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) amcası Ebû Talib’in ve çok sevdiği eşi Hazreti Hadîce’nin ardı ardına vefat etmesi O’nu çok üzdü.
Hira’da ilk vahyin gelişinin üzerinden on bir yıl geç- mişti ki Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Miraç’ta ilâhi ikramların doruğuna erişti. Yüce Allah’ın huzuruna yükseldi ve Rabb’i ile perdesiz görüştü. Bu ilâhi görüşmede farz kılınan namaz da mü’minin miracı oldu.
İslâm’ı yayma çabaları bütün zorluklara rağmen devam ederken birer yıl arayla 1. ve 2. Akabe Biatleri yapıldı. Sonra da Müslümanlar, Allah’ın izniyle Mekke’den Medine’ye hicret ettiler. Mekke’den en son Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve sadık dostu Hazreti Ebû Bekir ayrıldı.
Sevgili Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’ye teşrif ettikleri gün Müslümanların sevin- ci doruk noktadaydı. Medineli Müslümanlar, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) gelişine sevindikleri gibi hiçbir şeye sevinmediler.
Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’ye gelişinden bir süre sonra Mescid-i Nebevî inşa edildi, son- ra da Resûlullah ve ailesi için mescide bitişik evler yapıldı. Bundan sonra İslâm dini, artık büyük küçük herkese Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) mescidinde öğretildi.
Takip eden yıllarda müşriklerle Müslümanlar arasında Bedir, Uhud, Hendek gibi savaşlar yapıldı ve hicretin altıncı yılında Hudeybiye Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla gelen barış yıllarında Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), dünya üzerinde bütün devletlere elçiler gönderdi ve onları İslâm’a davet etti.
Hicretin sekizinci yılında müşrikler, Hudeybiye Antlaşması’nı bozunca on bin kişilik İslâm ordusu ile Mekke fethedildi. Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem), çıkmaya mecbur bırakıldığı vatanına üstünlük sağlayarak ve genel af ilân ederek girdi.
Mekke’nin fethinden sonra Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tekrar Medine’ye döndü. Arap yarımadasından büyük gruplar hâlinde Peygamberimiz’i ziyaret etmeye başlayan insanların çoğu İslâm’ı seçti.
Hicretin onuncu yılında ilk ve son haccını yapan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), haccı sırasında Arafat’ta yüz binden fazla Müslüman’a hitaben bir konuşma yaptı. Son Resûlün, hak din İslâm’a dair son nasihatlerini verdiği bu tarihî konuşmaya Veda Hutbesi dendi.
Gönüller Sultanı, 8 Haziran 632 Pazartesi günü altmış üç yaşında iken Rabb’ine kavuştu. Cenaze namazı; er- kekler, kadınlar ve çocuklar olmak üzere sıra ile Hücre-i Saadet’te kılındı ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) orada toprağa verildi.